Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a hamd olsun, dönüş O'nadır" derdi. [1217]

Canlı mahlûklar için ölüm mukadderdir ve her an geliver­mesi mümkün bir hâdisedir. Allahu teâlâ her kulu için dünyaya geliş ve gidiş zamanı ta'yin etmiştir. Herkes zamanı gelin­ce gelir, ikâmet müddeti bitince gider, insan, cesetle ruhtan mürekkep olarak yaratılmıştır. Ceset aşikâr, ruh gizli, ceset fâni, ruh bakî. Şu halde bunlardan herbirine mahsus olmak üzere iki türlü hayâtın vücûdu tabiîdir: fânî hayat, bakî ha­yat.

Fânî hayat doğmakla başlar, ölmekle biter. Lâkin bakî ha­yat böyle değildir, işte şimdi bizim yaşayışımız, rûh ile cese­din birleşmesinden hâsıl olan fânî hayattır. Ruhun, cesetten ayrılmasıyle bu hayat biter, fakat ruh yine bakîdir, idrâki var­dır. Ruh ölmez, belki felç illeti gibi bedeni duygudan ve hareketten bırakır. Bir tarafı felce uğrayan, ne hâle girdiğini anla­dığı gibi, ölü de vaziyetini bilir. Ölüm tam bir felçtir. Kalbi ve bütün bedeni kaplar. Artık ruhun bedeni ile alâkası kesil­miş, duygu ve hareket bütün bütün durmuştur.

Bir temsil: Yaşarken ruh cesede hâkim bulunuyor ve ceset tamâmiyle ruhun emrinde ve onun arzularına göre hareket edi­yordu; şu halde ölen bir adamın ruhu, maiyetindeki adamları dağılmış bir âmir vaziyetindedir. Artık onlara emirler verme­ye ve bu emirleri infaza muktedir değildir. Yahut sermâyesi tükenmiş, ticarethanesi ve ticaret tesîsâtı tamamen yok ol­muş bir tacir gibidir. Artık birşeyler kazanamaz, o âna kadar iyi kötü ne kazanmışsa onunla kalır. Ölümden sonra ruh ber­zaha intikal etmiştir, orada kazancına göre ya acılar ve ıztıraplar içinde, yahut sürür ve neş'e içinde haşrı bekler. [1218]

 Kula Gereken Şey:

 Ölüm Allah'ın emridir; ondan korkmak değil, ona göre ha­zırlanmak îcâbeder. Hayat, ancak şu içinde bulunduğumuz ha­yattır, bunun ilerisi yalandır diyenler de, bugünün bir yârını ve bu dünyânın bir âhireti vardır diyenler de, nasıl olsa bu ha­yattan çıkıp gitmektedirler. Ancak dünyânın boş ve aldatıcı lezzetlerini gaye edinip, yalnız onlar için çalışanların dünyaları bitmekle saadetleri de bitmiş olur. Çünkü ilerisi bakî ha­yattır. Bunların ise bu hayâta âit ne ümitleri var, ne emelleri. Fakat fânî hayatlarından faydalanarak îmân ve irfan kazanan ve Allah için çalışıp güzel amellerle Hak'ka kavuşanlar da, ebedî saadet ve bahtiyarlık bulmuşlardır. Çünkü Allah dünyadan, âhiretten herkese arzu ettiği kadarını verir. Çalışanların emeklerini boşa çıkarmaz. [1219]

 

[1215] Prof. İzzeddin Cemel, El-Esmaü’l-Hüsna, Ravza Yayınları: 270.

[1216] Ali Osman Tatlısu, Esmaü’l-Hüsna Şerhi, Başak Yayınları: 169.

[1217] Prof. İzzeddin Cemel, El-Esmaü’l-Hüsna, Ravza Yayınları: 270.

[1218] Ali Osman Tatlısu, Esmaü’l-Hüsna Şerhi, Başak Yayınları: 169.

[1219] Ali Osman Tatlısu, Esmaü’l-Hüsna Şerhi, Başak Yayınları: 170.

"> El Mumit İsmiMakaleler - Milli Akademi

Milli Akademi

El Mumit İsmi

El Mumit İsmi

Öldüren,[1215] canlı bir mahlûkun ölümünü yaratan[1216]

Her türlü noksanlıklardan münezzeh olan Allah Tealâ ölümü ve hayatı yarattı, diriden ölü çıkardı. Yeryüzünü ölümden sonra diriltti.

Yüce Allah arif kullarını kendisine itaat ve emir­lerine boyun eğmekle diriltti. Günahkârları ise mu­halefetle ve günahlarla öldürdü. Sübhan Tealâ ölü­mü yarattı ve dirilerden dilediklerine dilediği zaman, dilediği şekilde tevcih etti. Allah (c.c.) kalpleri kendi­sini zikirle yeşertti. Yüce Allah'ı, zikirden gafil olan kalp ve ruhtan her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığını­rız. Bu yönüyle diriler de, ölüler de reşit değildir. Al­lah'ı zikreden kalp daima diri ve üstündür. Allah'ı zi­kirden gafil olan kalp ise ölü durumdadır.

Peygamber (s.a.v.) yatağa girdiği zaman; "Allah'ım isminle dirilir ve isminle ölürüm" derdi. Sabahladığı zaman:   "Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a hamd olsun, dönüş O'nadır" derdi. [1217]

Canlı mahlûklar için ölüm mukadderdir ve her an geliver­mesi mümkün bir hâdisedir. Allahu teâlâ her kulu için dünyaya geliş ve gidiş zamanı ta'yin etmiştir. Herkes zamanı gelin­ce gelir, ikâmet müddeti bitince gider, insan, cesetle ruhtan mürekkep olarak yaratılmıştır. Ceset aşikâr, ruh gizli, ceset fâni, ruh bakî. Şu halde bunlardan herbirine mahsus olmak üzere iki türlü hayâtın vücûdu tabiîdir: fânî hayat, bakî ha­yat.

Fânî hayat doğmakla başlar, ölmekle biter. Lâkin bakî ha­yat böyle değildir, işte şimdi bizim yaşayışımız, rûh ile cese­din birleşmesinden hâsıl olan fânî hayattır. Ruhun, cesetten ayrılmasıyle bu hayat biter, fakat ruh yine bakîdir, idrâki var­dır. Ruh ölmez, belki felç illeti gibi bedeni duygudan ve hareketten bırakır. Bir tarafı felce uğrayan, ne hâle girdiğini anla­dığı gibi, ölü de vaziyetini bilir. Ölüm tam bir felçtir. Kalbi ve bütün bedeni kaplar. Artık ruhun bedeni ile alâkası kesil­miş, duygu ve hareket bütün bütün durmuştur.

Bir temsil: Yaşarken ruh cesede hâkim bulunuyor ve ceset tamâmiyle ruhun emrinde ve onun arzularına göre hareket edi­yordu; şu halde ölen bir adamın ruhu, maiyetindeki adamları dağılmış bir âmir vaziyetindedir. Artık onlara emirler verme­ye ve bu emirleri infaza muktedir değildir. Yahut sermâyesi tükenmiş, ticarethanesi ve ticaret tesîsâtı tamamen yok ol­muş bir tacir gibidir. Artık birşeyler kazanamaz, o âna kadar iyi kötü ne kazanmışsa onunla kalır. Ölümden sonra ruh ber­zaha intikal etmiştir, orada kazancına göre ya acılar ve ıztıraplar içinde, yahut sürür ve neş'e içinde haşrı bekler. [1218]

 Kula Gereken Şey:

 Ölüm Allah'ın emridir; ondan korkmak değil, ona göre ha­zırlanmak îcâbeder. Hayat, ancak şu içinde bulunduğumuz ha­yattır, bunun ilerisi yalandır diyenler de, bugünün bir yârını ve bu dünyânın bir âhireti vardır diyenler de, nasıl olsa bu ha­yattan çıkıp gitmektedirler. Ancak dünyânın boş ve aldatıcı lezzetlerini gaye edinip, yalnız onlar için çalışanların dünyaları bitmekle saadetleri de bitmiş olur. Çünkü ilerisi bakî ha­yattır. Bunların ise bu hayâta âit ne ümitleri var, ne emelleri. Fakat fânî hayatlarından faydalanarak îmân ve irfan kazanan ve Allah için çalışıp güzel amellerle Hak'ka kavuşanlar da, ebedî saadet ve bahtiyarlık bulmuşlardır. Çünkü Allah dünyadan, âhiretten herkese arzu ettiği kadarını verir. Çalışanların emeklerini boşa çıkarmaz. [1219]

 

[1215] Prof. İzzeddin Cemel, El-Esmaü’l-Hüsna, Ravza Yayınları: 270.

[1216] Ali Osman Tatlısu, Esmaü’l-Hüsna Şerhi, Başak Yayınları: 169.

[1217] Prof. İzzeddin Cemel, El-Esmaü’l-Hüsna, Ravza Yayınları: 270.

[1218] Ali Osman Tatlısu, Esmaü’l-Hüsna Şerhi, Başak Yayınları: 169.

[1219] Ali Osman Tatlısu, Esmaü’l-Hüsna Şerhi, Başak Yayınları: 170.